28 Temmuz 2009 Salı

ulusa sesleniş

Sıcacık selamım ekran karşısındaki tüm sevdiklerime.. Sanki resmi, ulusa sesleniş konuşmaları gibi oldu. Melbourne'de 22.57 yi gösteriyor saatler... Gelişimizin üçüncü ayına girmek üzereyiz. Herşey akıp geçiyor elbette. İlk günkü şaşkınlıklarımız ve meraklı bakışlarımız yerini yavaş yavaş buraya yeni gelenlere devretmke üzere. İlk zamanlarda tram'e, otobüse, trene bindiğimizde etraftaki yüksek sesli konuşan, dinlediği müziği yüksek sesle mırıldayan, hatta mırıldamakla kalmayıp kendinden geçip haykıran ,yerlerde oturan çocuklar, tüm bu toplu taşıma araçlarının içinde gitar çalanlar dahil hepsine gözlerimizi irri iri açar bakakalırdık... Otobüs şoförlerinin, veya markette kasiyerlerin 'nasıl geçti günün' veya 'nasılsınız'soruları uzerine onceleri sağımıza solumuza bakıyorduk acaba baska bi tanıdıgınamı soruyor diye. Yaşadığımız semtte yani Meadow heights'te çok türk olması nedeniyle, bir çok türk marketi var. Türkçe bilmeyen teyzelerimiz oralardan, çiçekli basma eteğiyle, oyalı tülbentleriyle alışverişlerini tek kelime türkçe konuşmadan yapıyorlar. Heryerde kahve satıcıları var. Kahve iki dolar hemde starbucks ta. City 'e 45 dakikalık mesafede yaşıyoruz. City de nerdeyse australian hiç yok gibi. Asyalıların ve hintlilerin ülkesinde olduğunuzu sanabilirsiniz. Melbourne state kütüphanesine gittik geçenlerde. Kütüphane üçe ayrılmış durumda. Birinci bölüm genel olarak herkesin yuvarlak masalarda oturup ders çalıştığı veya bilgisayarlarıyla iş yaptığı aynı zamanda konuşabildiği mekanlar. İkinci bölüm sadece ders çalışanlar. Üçüncü bölümse sessiz salonlar. Parmaklarınızın ucuna basarak yürüyorsunuz sessizliği bozmamak için. City'nin tam ortasında yüksek tavanlı bu kütüphane en meşhur olanıymış. Bu ülkenin fazla bir geçmişi olmadığından dolayı tarihi binalara rastlamak mümkün değil. Sadece kiliseleri var eskiye dayanan.
Bi sonraki yazıda devamı gelicek inşallah...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder